27 Ekim 2010 Çarşamba

“ne güzeldir insanın insana yanması.”

ORHAN KEMAL'i anlatıyor:
Orhan Kemal'i tanıyordum ama, öylesine. Dünya gazete­sinde çalışmaya başlayınca daha sık görmeye başladım. Hem Fikret Otyam'ın, hem de ağabeyim Şahap’ın çok yakın dostuy­du, sık sık birlikte oluyorduk. Ben Dünya'dan ayrıldım, başka gazeteye geçtim, Fikret Ankara'ya yerleşti, ama birlikteliğimiz hep sürdü.
Çok para sıkıntısı çekiyordu. Bir gün gazetedeyken bana telefon etti,
— Bir yerden para aldım. Ben eve telefon ettim, sen de ka­rını ara ve söyle, bu akşam birlikte bir yemek yiyelim. Ben seni gazeteden alırım, birlikte gideriz...
Buluştuk, Babıâli Meydanı'nda, İstanbul Reklam'ın önüne geldik, durdu:
— Yahu, şu işe bak, bir yerden para alınca sevinir olduk. Kitaplarım dünyanın kaç ülkesinde basıldı. Şu kadar yılda kaç eser yazmışım, hâlâ elimize biraz para geçince seviniyoruz. Şeytan diyor ki, bunları utandırmak için al üç beş sandık porta­kal, gel şu Babıâli Meydanı'nda portakal sat. Ama bunlar utan­mazlar ki, mutlu olurlar. Onları da mutlu etmemek için hep ben mutsuz oluyorum.
Aradan bir süre geçti. Bir yerlerden genç bir kıza tutuldu­ğunu duydum, üzüldüm. Birkaç gün sonra Divanyolu'ndaki Çınar Lokantası'nda bir öğle yemeğinde karşılaştım. Masasın­da genç bir kadın vardı. Herhalde o duyduğum kadındı. Rahat­sız etmemek için, ayrı bir masaya oturdum. Ama Orhan'ı hiç de iyi görmedim. Kadın onu kıskandırmak için her şeyi yapıyor­du. Orhan bir ara bana döndü:
— Öbür gün Sofya'ya gidiyorum. Yeni bir kitabım çıktı, imza günüm var. Dönüşte seni ararım...
Sofya'dan ölüm haberi geldi.
Ne yazık!..
.......................... o*o
kaynak:
"önce çizdim sonra yazdım"-semih balcıoğlu
yky, 3.baskı, istanbul, kasım 2oo1

Hiç yorum yok: