29 Kasım 2011 Salı

sevdakâr çelik'in çizgisiyle melih cevdet anday_**ve_    SANATIN VAZGEÇİLMEZLİĞİ
(...) bireyle ilgili sorunlar yalnızca sanatta somutlanabilir. Bunun bireycilikle bir ilişkisi olmadığı (...) sanatın toplumsal bir ürün olduğunu belirtmiştik.
Ölümsüzlüğü arayan Gılgameş, tek ölümsüz insan Utnapiştim'i bulup ondan bu gizi öğrenmek için yola düşer. Hiç bir insanın katlanamayacağı acılara,
 tehlikelere, zorluklara karşı koyar. Onun geçtiği yollardan daha önce hiç bir ölümlü geçmemişti; yeller denizin üstünden estikleri sürece de hiç kimse geçemeyecekti.
Sonunda, Gılgameş, yanakları çökük, yüzü süzgün durumda, Utnapiştim'i bulur, ırmakların ağzında, uzaktaki yerde. Ondan, suyun altındaki bitkiyi öğrenir, insana ölümsüzlük veren bitkiyi... Buz gibi suya girer, koparır alır bitkiyi. Fakat çiçeğin yaydığı tatlı kokuyu alan yılan, bitkiyi kapar ve derisini değiştirip bir kuyuya dalar.
Gılgameş oturup ağlar, "Ben onu yıkılmaz duvarlı Uruk'a götürüp, yemeleri için yaşlılara verecektim" der.
*
Sanatçının yazgısını, bu masaldan daha iyi ne anlatabilir!
Ölümsüzlüğe ermek için sanatçı da, Gılgameş'in çektiği eziyetlere benzer ağır işkencelere katlanır; o da Gılgameş gibi, sanki kendi için arıyordur gizi; ama başkalarına götürecektir. Olağanüstü otu hem bulur, hem yitirir; hem kendisi, hem başkasıdır; ölümsüz olan insanı görmüştür, insanlığın ölümsüzlüğüdür bu, Uruk'a bu haberi getirir kimsenin bilmediği yerlerden...
Dünyaya katlanmamız bu yüzdendir.
O bizim yaşamımızı somutlar.
Ölümlü ölümsüz olandır o, yüzü bizim yüzümüze, tanrıların diline benzeyen.
........................... melih cevdet anday
(sanat olayı- istanbul 1981,sy-4)*mizah ve şiir arşivi
MİZAH VE ŞİİR_26 Eylül 2007 Çarşamba

Hiç yorum yok: