18 Nisan 2016 Pazartesi

Sevdakâr ÇELİK *yazısı* BİR PAPAĞAN KARTPOSTALININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ + KONUŞAN İNSAN İYİ İNSANDIR


Bölüm 1-)

 BİR PAPAĞAN KARTPOSTALININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ



 Gecenin ileri bir saatinde Facebook sayfama bir kayıt yapıp çıkacakken; sevgili kuzinime bir selam bırakmak istedim.

“Merhaba!” diyecektim. Mutluluklar dileyecektim. Ve belki bir de, “Tebessüm eksilmesin güzel yüzünden.!.” sözünü ekleyecektim / kendisi gibi ışıklı ve güzel bir fotoğrafının altına...

Ancak bu kıymetli  yakınımın Facebook sayfasını ziyaret ettiğimde, işin rengi değişti. Evdeki hesap çarşıya uymadı.       Çünkü, sayfadaki en son kayıt karşısında ani bir şaşkınlık yaşadım.  "Parrot" başlıklı -İngilizce-  bir metin ve yayında "Papağan" resmi olan  bu kartpostal, beklentime uymamıştı.

Şimdi, bu açıklamamdan sonra;

-Bunun ne mahzuru var? diyenler çıkabilir.

Doğrudur, birçokları için mahzuru olmayabilir bu durumun. Fakat, İngilizce sözlerden oluşan bu kartpostalı görür görmez benim aklıma; Mizah Yazarı ve Tiyatrocu Ferhan ŞENSOY’un  “İngilizce Bilmeden Hepinizi I Love You!” adlı kitabı geliyorsa, malum kartpostalın  benim için ne anlama geldiğini  -ve mahzuru olup olmadığını-, anlayan anlar.  :)

*

Demek istiyorum ki;

Büyük bir iyi niyetle sevgili kuzinime bir “Merhaba!” etmek  için yola çıkıp, "papağanlı kartpostal duvarı"na çarpmanın nasıl bir şey olduğunu da görmüş olduk. :)

Fakat öyle de bir niyetlenmişim ki, o an gerçek bir duvara da çarpsam, kolay kolay vazgeçeceğim yok!

İyi de, şimdi ben ne yazayım bu “İngilizce Bilmeden Hepinizi I Love You!” kartpostalının altına?

Doluya koysan almıyor, boşa koysan dolmuyor. Şaşkınım...

Bu gece bir selam bırakmasam, kim bilir daha kaç hafta/ay geçer... Kalbim, bu çok sevgili akrabama bir selam bırakmayı; onu düşünüp önemsediğimi hissettirmeyi çok istiyor.

“Parrot” kartpostalına durup durup baktıkça, iyice  şaşkına döndüm. Görselin altına “Merhaba!” yazmakla yazmamak arasında tereddütte kaldım.

İşim zor, ama imkânsız değildi tabii...

Nasıl olsa internet açıktı...

Yeni bir sekme açmak ve; “-Merhaba Google!” demek ve ardından “Translate”   ricasında bulunmak yetecekti.

Ricada  bulundum. “Açıl susam açıl!” misali, o an açılan translate  kutucuğuna, “Parrot” başlıklı orijinal metni girdim.

Google’da otomatik çeviri yapıldı.

İşte o çeviri... –ki, virgülüne bile dokunulmamıştır:

“PAPAĞAN


Bir ölçüde sosyal bir kişiliğe sahip Sürmeli kuş değilsin. Size sempatik, nazik bir insan yapıyor iyi bir neden olmadan bir kişi, asla yargılamam. Ne kuş ruhunu benzer?”

...Çeviriye bakınca gördüm ki, ohooo, meğer Google da “İngilizce Bilmeden Hepinizi I Love You!” çekmiş bize.

Şimdi bu çeviriye bakarak insan bir şeyler yazsa, başını derde sokar.

Neyse..

Yılgınlığa gerek yok!

Madem bir yola çıktık... İyisi mi ben yine “İngilizce Bilmeden Hepinizi I Love You!” deyip, Yaradan’a sığınayım... Google çevirisiyle olacak gibi değil...  İyisi mi, ben, çeviriyle falan uğraşmayayım. Doğrudan orijinal metne ve o metnin yanındaki güzelim papağan resmine  bakarak -aldığım ilhamla- aklıma gelenleri döktüreyim. :)  Ferhan ŞENSOY'un bir bildiği olmasaydı eğer, “İngilizce Bilmeden Hepinizi I Love You!” der miydi hiç?

 ... Şimdi bakın şu işe!

Sen tut bir “Merhaba!” niyetiyle yola çık, fakat bir papağan –pardon- “parrot” resmiyle karşılaşınca allak bullak ol.!.  ve yetmezmiş gibi hızını alamayıp Homeros’a taş çıkart. Destan yaz!

Doğrudur... Tek kelimelik o “Merhaba!”yı diyemesek de ciddi ciddi gaza geldik ve baktık ki ortaya hatırı sayılır boyutta bir destan –pardon- metin çıkmış. Olsun, çünkü ben aslında bu dünya tatlısı yakınımı ciddiye alıyorum. Zahmetse zahmet, canı sağ olsun! O, bunca zahmetlere değer. Hatta az bile... 

Aslında benim için de fena olmadı.

Kartpostalın içeriğinden hareketle ortaya çıkan aşağıdaki metni; severek, isteyerek ve inanarak yazdım. Eğer bu yazılanları, çok sevgili kuzinim bir sohbet tadıyla okursa ve “yaşadığı uzak iklimlerde” ona iyi gelirse bu yazılanlar, bahtiyar olacağım.

* 

Bölüm 2-)

KONUŞAN İNSAN İYİ İNSANDIR

Albenili bir kuş olan papağan; nezaketi ve sosyal bir kişiliğin karşılığı olarak “konuşma”yı temsil ediyorsa eğer, konuşmak da “insan” olmayı temsil eder.

Konuşan insan iyi insandır. Bu nedenden ötürü özgüvenli, açık yürekli insanlar konuşurlar. Çünkü konuşan insanın “gizlisi saklısı” yoktur. Buna ihtiyaçları da yoktur. Sırf bu nedenle, bilerek isteyerek konuşup –hatta çok konuşup-, kendilerini ele verirler. Şeffaftırlar çünkü. Çünkü şeffaflık da hiç fena bir şey değildir. Şeffaf insanlar, ketum ve içten pazarlıklı insanların tersine, güven vericidirler. Onlarla geçen hayatın tadına doyulmaz. Huzurlu ve tebessümlüdür o hayat. Çünkü zaten konuşan insanın kendi iç dünyası da güzel ve huzurludur. Kolay incinebilmelerine karşın, çabuk toparlanırlar. Kırılgan oldukları kadar, çelik gibi bir iradeye de sahiptirler. Arı ve durudurlar.

Unutmayalım ki;

İçten pazarlıklı ve konuşmayan insanlar arasından çıkar Brütüsler. O Brütüsler ki, kendilerine dostça sırtını dönenleri sırtlarından bıçaklayabilirler.

Fenalık düşünen, ince hesap peşinde koşan insanlar; açık yürekle konuşanlardan tedirgin de olurlar. Art niyetlidirler çünkü. Yeri gelir, “Papağan gibi konuşma!” diyerek karşısındakine baskı yapar ve susturmaya çalışırlar. Ve aslında, -farkında olmadan-  zayıf kişiliklerini ele verirler.

 Müzik zevki gelişmeyenlerin iyi seslere tahammülü yoktur. Konuşma zevki gelişmeyenlerin de konuşma zevki/becerisi olanlara tahammülü olmayacaktır.

*

Sözlerimizi şöyle bitirebiliriz:

Canlıların -kendi meşreplerine göre- birbirleriyle iletişim kurma özellikleri olduğunu açıklayan güzel bir söz vardır: “İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa...” denir. Lakin iyi insanlar “insan gibi” konuşurken, kötülerin bu tarakta da bezi yoktur. Ne konuşmayı ne de koklaşmayı bilirler...

Sevdakâr ÇELİK / 17-18 Nisan 2016


Hiç yorum yok: