5 Mart 2012 Pazartesi

 ...ve MEDDAHLAR da gitti. **Kaybolan komedyen tipi:M**EDDAH

Geleneksel seyirlik oyunlarımız vardı.
O günün az renkli hayatına renk katarlardı.
Türlü eğlenceler düzenlenirdi bu nedenle.
Ve ortaoyunu, "seyirlik oyunlar"ımızın belkemiği sayılırdı.
Orta oyunları, dönemin tiyatro oyunlarıydı. Birkaç kişi ile oynanırdı.
Sonra Karagöz gelirdi.
Bir de meddahlar vardı.
Bu arada "saz"a gidenler de olurdu, ama başta saydığımız üç eğlence yerine gidenler gibi kahkahaları salıp ferahlayamazlardı.
***Neden kayboldular?
Halkın ilgisi mi azalmıştı?
Hayır.!.
Meddahlık her babayiğidin harcı değildi.
Bu nedenle yerleri doldurulamadı.***

........ Meddahlık en zor olanıydı. Çünkü meddahlar -sanatlarını- tek başlarına ve hiçbir dekor olmadan icra ederlerdi.
Oturdukları iskemle üzerinde öyle hikâyeler anlatırlar, öyle taklitler yaparlardı ki, milleti ağızlarının içine baktırırlardı.
Meddahlar ayrıca hikâyelerin arasına zamanın aksaklıklarını da sıkıştırırlar; böylece, toplumsal sorumluluk görevi de üstlenirlerdi.
Halk da; eleştirel düşüncelerini açığa çıkaran Meddahla anında özdeşleşir, bir nebze de olsun rahatlardı.
Meddah sözcüğü, "övmek, methetmek" anlamına gelir, ama methetmek değildi onların yaptığı. Meddahlar, güldürerek düşündürmek amacı güderlerdi. Halkı uyutmak değil, "uyandırmak"tı kaygıları...
       Bir meddah; mevsim yaz ise, bahçelerde; mevsim kış ise, kapalı bir kahvehanede bir iskemleye oturur, bastonunu iki bacağı arasına alır; sol omzuna da, adına "çevre" denilen büyük renkli bir mendil atar, terledikçe bu mendille yüzünü, gözünü kurulardı...
      *Omuzlarına attıkları mendilin başka işlevleri de olurdu. Ter silmek, çoğunlukla işin bahanesiydi. İlgiyi artırmak için bir soluklanma yaratmaya yarardı ter silme hareketi.

       Meddahlar; Anadolulu, Rumelili, Arnavut, Laz, Çerkez, Kürt, Tatar, Arap, kocakarı, genç kız; Ermeni, Rum, Yahudi, hatta hayvan seslerinin taklidini büyük ustalıkla yaparlardı. Bu da kuşkusuz büyük bir yetenek isterdi.

                                                      *araştırma: sevdakâr çelik
.not: Bu metinde yer alan gravür,
19.yy sanatçısı THOMAS ALLOM’a aittir.
                   *mizahveşiir/26. 08. 2007

                                                  Eğitimci POLAT AYDIN yazısı:
Sevgili Dostum,
Blog yazınız tarafımdan dikkatlice okundu. Taaa gençliğime gittim. Malum köy çocuğuyum. Kocaman bir kış ve uzun geceler nasıl geçerdi? Hemen hemen her gece bir başka evde toplanılır. Herkes hünerlerini sergiler. Yazınızın özünü en gerçekçi şekilde ortaya koyan kabiliyetler çıkardı. Hele bir Atilla arkadaşım vardı ki: Tasvir etmesi de zor. Onun hünerleri bilindiği ve bu konuda ortaya çıkıp orada bulunanları eğlendireceğini de bildiğinden, araç gereçleri ile gelirdi. Bazen ineğini sağan bir yaşlı. Bazen kur yapan bir genç. Bazen köylünün her bireyi kılığına girdiği gibi, çiftçinin hayvanlarını bile taklit kabiliyetine sahipti. Doğuştan yetenek... Sonra hakkın rahmetine kavuştu. Yeri bomboş... Daha önceki gidişlerimde hoş geldin deyişi bile bir başka kılığa girerek olurdu. Nur içinde yatsın. Meddahlık sanırım böyle bir şeydi. Biz neden zevk alacağımızı bile unuttuk. Unutturuldu. Birçok değerlerimiz yok oldu. Sana hak veriyorum. Seni seviyorum dostum.
/06 Mart 2012, 16:43

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Canım arkadaşım. Büyük bir yaraya parmak bastığını ibretle okudum. Yorumu açıklayıcı birşeyleri sosyal paylaşım sitesinde yazacağım. Bakarsın birileri de okur. yani arkadaşlarımız. Sevgilerimle. Esen kalınız. Polat.