27 Temmuz 2015 Pazartesi

Sevdakâr ÇELİK'ten iki karikatüre, Melda ASLAN'dan iki yorum...

***


Beğeniyle  ve zevkle izlediğim aktif bloglardan biriydi "Melda Yorum" ... <http://www.meldayorum.blogspot.com.tr/>
 Şimdilerde güncellenmese  de / bir dost mekânını ziyaret eder gibi, ara sıra göz gezdiriyorum. Sonrasında hüzünlü bir veda ile ayrılıyorum oradan.
...
Günün birinde bir gün (31 Ekim 2008)  -şimdi bakınca ne çok zaman geçtiğini fark ediyor insan-  iki ayrı karikatürüme rastlıyorum "Melda Yorum" sayfalarında... Ancak bu karikatürler salt orijinal
halleriyle kaydedilmemiştir bloga.  Farklı ve şaşırtıcı bir sunum vardır ortada... Melda ASLAN'ın maharetli ellerinde yeni biçimlere girip, ortaya çıkan yeni öykülerle ayrı bir ruh kazanmıştır söz konusu karikatürler...
Çok hoş.!.
Çok etkileyici..
.
Bakınca şaşırmamak -ve hikâyeleri de okuyunca- bu özgün yorum(lar)a hayran kalmamak olanaksızdır.
...
O günlerde(Ekim 2008'de) sıcağı sıcağına  izin alıp da / bu ilginç ve değerli yorumu, Mizah Ve Şiir Dostlarıyla paylaşmamışız. Şık kaçmaz diye düşünmüşüz.
Bugün (26.07.2015)  bir kez daha yolumuz düştü Melda Yoruma...
Sanki yeni  ve sanki hiç eskimeyen bir metni okur gibi yeniden okudum.
Çok başarılı...
Alışılmamış ve denenmemiş bir karikatür yorumu...
Özgün bir çalışma...
Alkışlanmayı hak ediyor ve de kutlanmaya değer...
*
31 Ekim 2008'den,
26 Temmuz 2015'e dek geçen bir süre...
Değerli Melda ASLAN-bugün yeniden ve dostlar huzurunda-  kutlamak istedim.
...
Sade ve sıradan iki karikatüre farklı pencerelerden bakmamızı sağlayan bir değerli insana teşekkür etmek ,"Beynine, yüreğine, ellerine sağlık..." demek, boynumuzun borcudur.
Onca yıl: 2008......2015... 
...ve bunca zamana karşın, her okuduğumuzda bizi hâlâ etkiliyorsa bir "karikatür yorumu";
 buna hayat verip ortaya çıkaran o yürek; dileriz,
kendi farklılığını -yeniden- fark etme mutluluğunu da yaşamış olsun..
...
 Beyninize, yüreğinize, ellerinize sağlık  değerli Melda ASLAN.!.

Sevdakâr ÇELİK
26.07.2015
 ***
Şimdi gözlerimizi Melda Yorum sayfalarına çevirebiliriz:
**          Kaynak: http://www.meldayorum.blogspot.com.tr/

ÇİZGİ ÖYKÜ - 2
Orijinal Karikatür : Efes Göç
Öykü : Bırakıp gittiğin yüreğinse eğer, elbet geri döneceksin…

Hiçbir şeyden çekmedi evren, insanoğlundan çektiği kadar… Yaşadığımız dünyayı, bulunduğumuz,
geçtiğimiz her yeri yakıp yıktık, talan ettik. Öylesine bir talan ki her nesne, her varlık pes etti. Ve en son olarak da dünyamız… Bu talana dayanamayan dünyamız geri dönülmez bir yolda ilerliyor ve az bir süre sonra insanoğlu kendi sonunu kendisi hazırlamış olacak.

Evet insanoğlu demiştik… El atmadığı, talan etmediği yer yok… İşte kendi yarattığı tanrıları bile ne hale getirmiş… Efsanelerde yaşatılan ve onlar için tapınaklar, heykeller yapılan tanrıların içler acısı hali. Yani tanrıların bile gücü yetmemiş bu insanlığın bu çılgınlığına…
Tanrı Zeus en sonunda dayanamayıp kalkar ayağa… Topal aksak terk-i diyar etmek için yola çıkar. Ancak geride bıraktıkları vardır; Tanrı Zeus’un taşımaya gücünün olmadığı, gücünün yetmediği…
Karısı Hera yaşlı gözlerle ona bakmaktadır. Yapacak hiçbir şey yoktur … Bir veda busesi bile konduramaz sevdiğinin yanağına; sarılamaz… elini sallayabilmek için bir kolu bile yoktur.
Zeus aniden karar verir… Yürek isterse her zorluğun üstesinden gelinir. Hele ki bu zorluk sevdanın önüne çıkmışsa… İnsan koca bir evreni bile yüklenir sırtına...
Bu arada şöyle bir yorumu da vermeden geçemeyeceğim. Karikatürü gönderdiğim bir arkadaşımla duygularımı paylaşmak istemiştim. (Konak Belediyesi / Tülay Çelikel) Kendisi de sanatçı olan bu arkadaşımla aramızda geçen MSN yazışmasını aynen aktarıyorum.
- Çizim gerçekten yürek burkucu bu arada, hele benim için…
- Neler çağrıştırdı sizde çok merak ettim. Merakım sizinle ilgili değil, çizimle ilgilidir... çünkü benim çok çok çok hoşuma gitti... çok farklı bir yerlere götürdü beni.

- Bana daha çok yok edilmiş bir şehri gösterdi efsaneleriyle birlikte harabeye çevrilmiş, malum pek koruyamıyoruz. O açıdan şehrin adamı bile bıkıyor ki -bu heraklitosa benziyor- Heraklitos şehrini iyi korumuş ve çok çaba harcamıştır, o açıdan da çok acıklı…
Tabii heykelleri kırık görmek de öyle...
-Bir ayrıntı daha var; evet tanrılar ve tanrıçalar adı ne olursa olsun... Heraklitos diyelim, arkada da Artemis ve onun bacakları yok; sevdiğiyle birlikte gidebilmek için…

- Tebrikler ne güzel
- Ay aynı şeyleri konuşabilmek ne güzel, pek az kimse bilir, düşünebilir bunları…

- İşin bir yönü daha var; onlar tanrıyken aciz durumda... peki ya biz... bizler bazen ayaklarımız olsa bile ACİZ kalabiliyoruz gidenlerin arkasından…
- Çok doğru…


ÇİZGİ ÖYKÜ-1
Orijinal Karikatür : Kardan Adam ve Gül
Öykü : Buzdan Olur Kardan Adamın Yüreği

Kardan Adam ve Gül” karikatürü bunlardan biri…
Karikatürün orijinal çizgilerini hiç bozmadan bir çizgi öykü oluşturmak istedik.
(Aslında ilk bakışta sevdalı bir Kardan Adam’ın, sevgili Kardan Kadın’ına romantik şekilde gül sunmasını, sevgisini sunmasını anlatıyordu bu karikatür, ama benim dikkatime takılan küçük bir ayrıntıdır, bu öykünün oluşma sebebi.)
Havalar ısınıyordu. Havaların ısınması onun yok olması demekti, gitmeliydi; hayatta kalabilmek için soğuğa ve kara ihtiyacı vardı.
Kardan Kadın’a “Hadi gidelim.” Demek, “Hadi benimle gel” demek bile aklına gelmemişti, gelmiyordu. Gülüne bile kıyamamış, gittiği yerlerde lazım olur diye cebine yerleştirmişti. Yüreğini ise hiç koymamıştı zaten. Çünkü yüreğini ortaya koymaktan korkuyordu. ‘Sevdalı Kardan Adam’ bitmiş demekti. Yüreğini koyunca insan bu kadar kolay dönüp gidebilir miydi?
Bakakaldı gidenin ardından… “Hadi gidelim.” demeyene “Ben de seninle geleyim.” denir miydi? “Hadi benimle gel.” demeyene “Beni bırakma, gitme” denebilir miydi?
Diyemedi Kardan Kadın, diyemezdi. Ağlıyordu Kardan Kadın, ağlamasının yok olmak demek olduğunu bile bile ağlıyordu. Giden sadece Kardan Adam’ın değildi… Onunla birlikte her şeyi gidiyordu; umutları, inançları, yüreği… en önemlisi de sevdası… Erise, yok olsa ne gam; zaten bundan sonra yaşayabilir miydi?
Anlamıştı, Kardan Adam’ın yüreği buzdan olurdu… Ama geç kalmıştı, hem de çok geç…

Hiç yorum yok: