Yazar Sevdakâr
Çelik’in, “Dünyanın tüm enstrümanlarının
toplandığı, devasa bir orkestradır.” tanımına denk düşen müzikler
yayıyordu etrafa, sayfalarını her
çevirişimde…
Evet evet!..
İstanbul’un sihirli bir sesi vardı diğer kentlerinkine
benzemeyen.
Bu ses;
Muhlis’in muhabbet
kuşunun kanat çırpışlarıydı.
Necati’nin şakalarıydı.
Abbas Emmi’nin derinlikli sözleriydi.
Bora’nın mahcubiyeti, saygısı, bilgeliğiydi.
İlhan’ın insanlıklı halleriydi.
Duvar dibindeki pejmürde kılıklı adamın sessiz çığlığıydı.
Pastanecinin umursamazlığı, bencilliği, öfkesiydi.
Dr. Cengiz Kılıç’ın pırlanta yüreği, şaşırtıcı enerjisiydi.
Dilaver’in içtenlikli çay ikramıydı.
Koral’ın güleç yüzüydü.
Dostluktu, insanlıktı.
Vicdandı, merhametti.
Duyarlılıktı.
Yitirilmeyen değerlerdi.
Melodiydi, renkti, ahenkti, özlemdi.
İstanbul beni çağırıyordu!..
Tanımadığımız insanların dünyalarına ve ufuklarına tanık
olmak, onların gözlerinden İstanbul’a bakmak
hüzünlü bir o kadar da heyecan verici.
Çünkü hepsinin diğerine benzemeyen apayrı bir hikâyesi
vardı, tüm insanların olduğu gibi…
“Eğer gönülden dinlersek, sıradan gibi duran sözlerde de
derinlikler hissederiz!”
Birbirine gitgide yabancılaşan insanların vurdum
duymazlığına, yok edilen doğanın can çekişine, kirliliğin geldiği boyuta ustalıkla ve incelikle dikkat çeken yazar Sevdâkar
Çelik,
İstanbul’un binbir yüzünü de çarpıcı tanımlamalarla belleğimize yerleştiriyor.
Her şeye rağmen
insanlıklarını, dostluklarını, değerlerini yitirmeyen o güzel beş insanın
buluştuğu İstanbul’u solumak, farklı bir duygu yoğunluğu yaşattı bende.
Tek hayalleri,
Bir gün “Hoşça Kal
İstanbul” diyebilmekti…
Yazarın; eğitimci, şair ve
mizah yanını da eserin bütününde hissetmek mümkün.
Öğrendiklerimizle
daha aydınlık bakabilmeyi öğreten bir içtenlik, bir insan sevgisi ve anlayışın
hakim olduğu "Hoşça Kal İstanbul”a / " HOŞÇA KAL"
diyebilmek için,
Ya kitabı okumanız ya
da İstanbul'da olmanız gerekir!..
Ferda Balkaya Çetin
10 Mayıs 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder